Burak Albayrak’ın yazdığı “Charles Bukowksi – Pis Moruk Diriliyor”, edebiyatın en “tuhaf” adamının hayatını, onun dönüm noktaları sayılabilecek yerlere odaklanarak anlatan roman tadında bir biyografi.
Mevzu bahis Charles Bukowski’yse, edebiyata ucunda da olsa dokunan herkesin ufak tefek bir fikri vardır. Ayyaş, sapık, serseri, “bilmem ne”… Bunların çok daha kötüsüne (kime göre!) sıfatlara sahip olsa da onu en iyi anlatan tanım, cümlenin sonundaki “bilmem ne”dir. Evet, Bukowski “bilmem ne”dir çünkü yaşamak için yazmak, yaşamaya katlanmak için de içmek dışında her şeyi reddetmiştir. Evrak doldurmakla geçen 9-6 mesaisini “başarıyla” tamamladıktan sonra eve dönünce, “Günün nasıl geçti?” diye soran karısına, “Her zamanki gibi,” cevabını verip solmuş kravatını gevşetirken yüklüce bir taksitle alınmış buzdolabından aldığı 33’lük birasını yudumlayan ve yüzme kursundan dönen çocuklarını olağanca sahteliğiyle, “Selam çocuklar! Üzerinizi değişin. Yemek hazır!” selamlayan milyonlarca “robot” olmak yerine, dandik bir pansiyonda, köpek öldürenini hunharca kafaya dikip yılda 500 şiir yazmayı tercih ederek hayatta kalmayı seçmiştir. Sevgili amirimiz Behzat Ç’nin deyimiyle, “İyi bir adam olamamış ama kimsenin de adamı olmamıştır.” Lanet tohumlarıyla doğmuş, yüzünün en çok gülmesi gereken zamanlarını tarla gibi irin kaynayan suratı ve babasının mütemadiyen kıçında şaklattığı ustura kayışıyla geçiren bir çocuğun insanlardan ve hayattan bu kadar nefret etmesi çok da anormal karşılanamaz sanırım. Herkesin ona uyuz olmasına rağmen bir o kadar da taklit etmeye çalışıp yanından bile geçememesine, Bukowski, göbeğinin altından sarkan pantolonu, geriye taranmış saçları, bir elinde birası, diğerinde sigarasıyla gayet müstehzi bir gülüşle cevap vermiştir. 73 yaşında hayata veda ettiğinde de geriye onlarca şiir, öykü ve roman bırakmıştır.
Bu uzun “kişisel” girizgâhın sebebi, Burak Albayrak’ın yazdığı, Destek Yayınevi Biyografi dizisinden çıkan “Charles Bukowski – Pis Moruk Diriliyor” kitabı. Bukowski, yukarıda da belirttiğim gibi her ne kadar insanlardan kaçmak istese de sıra dışı kimliği, yaşamı, eserleri, onu, geç de olsa hakkında yeterli kaynak bilgi bulunabilecek bir yazar haline getirdi. Ayrıca yapıtlarının çoğunun otobiyografik öğeler taşıması da yine onun hayatıyla ilgili çokça tüyo barındırıyor. Fazla zahmete girmeden yaşam öyküsü kaleme alınabilecek bir yazar kısaca. Ancak –benim bildiğim- Burak Albayrak’ın kitabı, ilk “yerli” Bukowski biyografisi olmasının haricinde, klasik biyografi tarzının dışına çıkıp Bukowski’yi, hayatının dönüm noktalarına ve eserlerine ağırlık vererek kaleme alınmış olması. “Acıların çocuğu” olarak geçirdiği dönem, ömrü boyunca yanında olan kadınlar, cenazesinde zil takıp oynayacak kadar nefret ettiği babasıyla ilişkisi, yazma tutkusu üzerinde yazarlık dönemini anlatmaya başladığı andan itibaren ısrarla durması kitabı kronolojik bir anlatıdan azade kılıyor. Ayrıca yazarın edebi bir biçimde oynattığı kalemi “Pis Moruk”un hayatını bir roman tadında okuma imkanı sunuyor.
Bu dünyadan, insanların sevgisine kıyasla nefretini kat be kat daha fazla kazanan “pis” bir “moruk” geçti. Mezarından kendini taklit edenlere ve tüm insanlığa, “Hiç çabalama” diye öğüt veren bu “tuhaf” adamın hayatını bir de bizden bir “gözle” okumak için “Charles Bukowski – Pis Moruk Diriliyor” kitabı yerinde bir seçim olarak raflarda duruyor.
- Charles Bukowski / Pis Moruk Diriliyor – Burak Albayrak
- Destek Yayınları – Biyografi
- 152 sayfa