Beni ve benim dahil olduğum çağı büyüten kitap Hayvan Çiftliği’nde bir cümle vardı: “İnsan ortadan kalktıktan sonra, yeryüzünün nasıl bir yer olacağını gördüm diyebilirim.” Yarın yokmuş gibi yaşadığımız ve yaşarken fütursuzca tükettiğimiz dünyanın bir ucunda kim yaşıyor, ayağımızın altında bastığımız şey yalnızca zemin mi yoksa ölen bir şeyler var mı umursamıyoruz. Her şeyin kurtarıcısı biz insanlarız sanıyoruz halbuki çoğu şeyin bitiricisi oluyoruz. Bu durumu farkındalık kurtarır mı artık ondan da emin değilim. Daha fazlasına ihtiyacımız var. Bu eriyip giden; avucumuzda tuttuğumuz bir buz parçası değil, evimiz.
Joni Murphy, 2016 yılında yazmış olduğu ilk romanı Double Teenage ile Daily Mail ve Globe tarafından Yılın En İyi 100 Romanı arasında yer almayı başarabilmiş bir yazar ve aynı zamanda ressam. 2020 yılında ikinci romanı Konuşan Hayvanlar çıktığında Amerika-Meksika arasında bir çöl kasabasında yaşayan iki genç kızın hayatlarına hayallerini, amaçlarını ve isteklerini sığdırmak çabası içerisindeyken karşı karşıya kaldıkları şiddet algısını anlattığı Double Teenage kitabı gibi çok da içimizden bir roman çıkartmış olduğunu düşünen okurlarını bence epey şaşırtmıştır. Double Teenage; sanatla olan ilişkisini ve doğduğu yeri içine kattığı bir nevi kendisinden bir parça taşıyan ilk romanı. Dolayısıyla insan oldukça kolay empati kurabilir belki Konuşan Hayvanlar ile kıyaslandığında. Fakat Konuşan Hayvanlar’da karakterimiz bir alpaka. New York’ta yaşayan ve belediyenin alt katlarında, küflü bir odada çalışan, arşivlerin içerisinde kendisini kaybetmiş dolayısıyla yolunu şaşırmış bir alpaka. Üstelik yalnız da değil, Konuşan Hayvanlar içerisinde hiç insan yok. İşte bu sebeple Hayvan Çiftliği’nde neden bu cümleyi anımsadığımı şimdi daha iyi anlamış oldunuz. Anlatıcımız alpaka Alfonzo, bir dönemi en az benim Hayvan Çiftliği’nden etkilenmiş olduğum kadar etkileyen Bojack Horseman’in bir repliğini söylemiş olsaydı kesinlikle şunu söylerdi kendisi için: “Bir sızıntıyla doğdum, her şey oradan akıp gidiyor.”
Konuşan Hayvanlar, Timaş Yayınları tarafından 2023 yılının son Dünya Edebiyatı kategorisi kitabı olarak okurlarıyla buluşmuş oldu. Çevirmenliğini Mehmet Emin Baş’ın üstlendiği Konuşan Hayvanlar’ın hayranı olduğum bir de kapağı var ki Ayşegül Babalı elinden çıkmış. Büyük bir içtenlikle şu yorumu yapabilirim; Timaş Yayınları yılı belki de mesajı en keskin, ciddi ve anlamlı bir şekilde verebilecek bir kitapla kapattı. “Hiçbir şehir hikayesi yoktur ki sonunda bir vahşet hikâyesine dönüşmesin. Hiçbir vahşet hikâyesi yoktur ki sonunda birileri tarafından kahramanlık hikâyesi olarak anlatılmasın.” (sayfa 12)
Okumayı çok seven ve üniversitede okurken hamile kalarak meslek edinme hayallerini bir süre rafa kaldırmayı göze alan Gina ile Luis’in tek çocuğudur Alfonzo. Baba Luis epey aksi bir alpakadır. Özellikle de sevdiği canlıyı kanser gibi acımasız bir hastalık sebebiyle kaybettikten sonra daha çok. Anlatmakta ne kadar zorlandığımı fark ediyorsunuzdur. İnsanın insanı anlatması ne kadar kolaymış, anlatamadığımda anlıyorum. Bir hayvanı nasıl tanımlamalıyım düşünüyorum, onların hayatını göz önüne alırken nelere dikkat etmem gerektiğini tartıyorum. Bunu en iyi şekilde yapacak olan kişinin bile tökezleyebileceğini düşünüyorum. Neticede hiçbir hayvan kadar ötekileştirilmedik henüz. Çok iyi anlamak bile yetersiz kalır. Bu sebeple yazarın böylesi bir kurguyu bu kadar rahat ve iyi yazmış olmasını takdir ediyorum. Ara sıra zorlandığım yerlerde kendisine sığınacağımı belirtmek istiyorum. Joni Murphy kanserin varlığını şu cümlelerle anlatırken etimde derin yaralar açtı: “Durumu sürekli değişiyordu; telefon görüşmelerinde Luis sayılarla konuşuyordu. Alfonzo da karşılık olarak öylece mırıldanıyordu. Yükselen sayılar kötüydü; dolayısıyla düşüş iyiydi. Borsa gibi değil yani, borç gibi. İyi de Gina’nın kime borcu vardı ki? Nasıl bir borçsa artık; saçları, kilosu, salyaları ve uyanık kalabilme yeteneğiyle ödeme yapıyor gibiydi.” (sayfa 80)
Annesinden sonra babasıyla arasında bulunan bağın ince bir iplikten oluştuğunu fark eder belki de Alfonzo ve yalnızca babası olduğu için, bu dünyada ondan başka aile üyesi kalmadığını düşündüğü için düzenli olarak babasıyla görüşüp hayatıyla ilgili güncellemeleri verme sorumluluğunu üzerinde hisseder. Babası oğlunu sürekli eleştiren biridir. Oğlunun annesini kaybettikten sonra hayatının pusulasını kaybetmiş gibi hissettiği dönemde bırakıp gittiği sevdiği dişi Vivi için, kuzeni Hernando gibi meslek sahibi olamadığı için, bir türlü yazmakta olduğu tezi bitirmediği için… Bu tez neredeyse 1300 sayfa olmuştur bu arada. Alfonzo bir konu hakkında yazmaya başlamışken ona bağlı olan bütün başlıkları da konuya dahil eder ve ortaya 1300 sayfayı geçmiş bir tez çıkar. Derinlere insek, bu eylemin ucunda da annesini kaybetmesinden sonra hiçbir konudan kopamıyor gibi hissediyor olması çıkar mı acaba? Bence mümkün.
Fakat Konuşan Hayvanlar, depresif bir ruh hali içinde olan ve henüz yaralarını iyileştirememiş bir alpakanın hikâyesinden çok daha fazlası. Aynı bina içerisinde birlikte çalıştığı çocukluk arkadaşı Mitchell’den tezinin basımını yetiştirebilmek için aldığı müsvedde kağıtlardan sonra nihayet yetiştirdiği tezinden kabul alamayınca rotayı yeniden oluşturma sancıları içerisinde bulur kendisini Alfonzo. İşte bu noktada kendi yolunun binlerce hatta yüz binlerce yolun içerisinde yalnızca ince bir çizgi olduğunu da görür. Çalıştığı belediyede küçük bir delikten sızdırılırcasına gösterilen baskı, belediye başkanı olan atın hiçbir şekilde bölgesi için çalışmıyor olmasının yanında kara hayvanları haricinde yaşayan hiçbir canlıyı dost olarak görmüyor olması -ki bu denizi düşman bellemenin tam adıdır- Alfonzo’nun henüz yeni gördüğü gerçeklerin yalnızca birkaçı. Fakat neyse ki yanında kendisinden daha duyarlı arkadaşları vardır. Binadan tez diye çıkarttığı müsvedde kağıtların arkasında yazılan bilgiler, belediye başkanının diğer hayvanlardan çaldığı hayat ve paraların en büyük kanıtı olacaktır.
“Bir sürünün parçası olarak doğdum, ama aynı zamanda kendi mutluluğumu bulmak
zorunda kaldım. Siz belki eski günlerde yaşamak ve sadece başkalarının hatalarını ve zayıflıklarını görmek istiyorsunuz. Ama ben geleceğe doğru çiçek açmak istiyorum. Yöntem işe yarıyor. Başarının parlak kürkünü gördüm. Her türlü varlığın ışıldadığını gördüm, anlıyor musun? Zengin ya da ünlü oldukları için değil, öğrendikleri için.
Mutluluk, hayat sana ne fırlatıyorsa onu yakalamayı bilmektir.” (sayfa 99)
Joni Murphy, yalnızca bir fabl yazmamış bununla birlikte onlar gibi hissedebilmenin dozunu biraz arttırmış. Benzetmeler içerisinde de hayvanların özelliklerine ve bulundukları duruma göre kelimeler seçen Murphy, hem kendi kıvrak zekasını ortaya koyuyor hem de çevirmenlere bu kelime şakalarını kendi dillerine çevirme hususunda oldukça zor bir sınav hazırlamış oluyor. Konuşan Hayvanlar, kitaba henüz başlanıldığı esnada çıtayı gitgide yükseltmek yerine en tepeden, zirveden okurunu selamlıyor. Ya da okuruyla selamlaşıyor. Neticede hepimiz aynı gemideyiz. Bu oldukça heyecan verici çünkü bilinmeyen bir yaşam şeklinin -tüylü kocaman bir alpaka olabilmenin- hikâyesi, belediye başkanının bir at ve yardımcısının bir domuz olması ile devam ederken istemsizce hem konuyu hem kurgunun sürprizlerini yakalamaya çalışırken buluyorsunuz kendinizi. Üstelik bu hayvanlar yaşamakla ve anlatmakla kalmıyor bir yandan da çağımızın en büyük sorunu olan iklim krizini en acımasız şekilde göstermiş oluyor. Denizin hiçbir şeyi unutmadığını da. Bu durum Joni Murphy’nin de canına tak etmiş olmalı ki konuyu müthiş bir şekilde, bir hayvanın gözünden bir başka hayvanın düşmanlığını kurgularken anlatmayı seçmiş. Belki yalnızca bu anlatımın kurgunun ve karakterlerin peşinde koştuğu o amacın bir süre durmasını gerektirecek kadar uzun sürdüğünü söyleyerek bir olumsuz eleştiri yapabilirim. Neticede biz bu kurguya en tepeden başladık. Yavaşlamak veya konudan sapmak Konuşan Hayvanlar’ın anlatmak istediği asıl konudan uzaklaştırabilirdi. Yine de Joni Murphy’nin derdi dolayısıyla hepimizin derdi olan iklim krizi, su kirliliği, hayvanların yaşamlarının etkilenme derecesi ve hızı, bir canlının başka bir canlının yaşamını hiçe sayması o kadar değerli ve önemli ki Alfonzo gibi 1300 sayfa anlatmış olsaydı yine okurdum.
Konuşan Hayvanlar, Mitchell’in başından beri anlatmaya çalıştığı yönetim bozukluğunun ve gizli örgütlenmenin büyük bir değişimi nasıl başlattığını, Alfonzo’nun bireysellikten toplum bilincine akarken arkasında bıraktıklarını nasıl bir bir topladığını anlatan mükemmel bir başkaldırı. Dünyayı dünya yapan herhangi bir maddeyi görmezden gelmenin “Kanseriz, kanser. Dolayısıyla dertliyiz. Bu yüzden de deliyiz. Anılarımız yağlarımızda zehirlerle birlikte depolanmış. İçimizdeki plastikler ve petroller yüzünden hastayız ve stresliyiz. Balık hisliyiz, ya da sadece hisliyiz desek daha doğru.” cümleleriyle söz hakkı tanıyarak ciddiyetini anlatmak halk arasında kalıplaşmış haliyle her baba yiğidin harcı değildir. Ben böylesi ayaklanmaları hayranlıkla izliyor ve çok destekliyorum. Joni Murphy, 2023’ü dünya dertlerini yüzümüze çarparak kapatmamız konusunda epey ciddi gözüküyor. Umarım onun yüreğinde ayaklanan her neyse, oturanları da bulur ve ayaklandırır.
- Joni Murphy – Konuşan Hayvanlar
- Timaş Yayınları – Dünya Edebiyatı / Roman
- Çeviri: Mehmet Emin Baş
- 272 sayfa