Avustralya’nın en önemli yazarlarından Tim Winton, öyküleriyle ilk kez Türkçeye Yüz Kitap aracılığıyla kazandırıldı.
Tim Winton’un 2013 yılında sinemaya da uyarlanan Dönüş öyküsü aynı zamanda 2008 yılında Perth Tiyatro Kumpanyası tarafından da sahnelendi.
Dönüş ile ilgili 2014 yılında The Guardian’da yayımlanan bir incelemeyi sizlerle paylaşıyoruz…
İyi okumalar dileğiyle.
Batı Avustralyalıların sıradan mücadelelerini anlatan bu öyküler şiddeti ve istismarı hikâye ediyor ama bununla birlikte saf bir güzelliğe ulaşıyor.
Tim Winton’un kitabı Dönüş’ü İtalya’da ufak bir otelde buldum ve sonraki birkaç gün boyunca öğleden sonraları elimden bırakamadan okudum. Yazar, kitabın 17 öyküsünde Avustralya kıyılarındaki küçük bir balıkçılık kasabasının sakinlerinden bazılarının yaşamlarını iç içe geçirerek işliyor.
Pek iç rahatlatıcı bir kitap olduğu söylenemez fakat açılış bölümü beni alıp yeniyetme oğlumun sörf dünyasına götürdü. İlk öykü Tim Winton’un da çok aşina olduğu renkli bir sörfçülük jargonuyla anlatılmış. Anlatıcı ve arkadaşı Biggie, hem yaşama atılmaya sabırsızlanılan hem de insanların ne istediklerini bilmedikleri o okul sonrası müphemliğindeler. Yerel kesimhanede “berbat bir Cumartesi işinde” çalışıyor, “arkada kocaman, pis bir şilte”si olan bir V8 Sandman araba, -ki efsanevi “bir hatun mıknatısı” diye bilinir– almak için para biriktiriyorlar.
Anlatıcı, Biggie’yle beklenmedik arkadaşlığının ilk günlerini anımsarken Winton’un sergilediği vantrilokluk gerçekten ustaca. Biggie’yi tipik yeniyetme arkadaşlık diliyle “en parlak kalem değil ama tanıdığım en sadık insan”, “yalnızca bir annenin sevebileceği” bir surata ve armut biçimli bir vücuda sahip diye tarif ediyor. Ayrıca Biggie’nin başının etini yiyerek onu hippinin birinden aldıkları bir minibüsle kuzeye gitmeye ikna ettiğini de itiraf ediyor. Minibüs bozuluyor, dostlukları yara alıyor ve öykü Biggie’nin bir maden kazasında öldüğü ve anlatıcının da büyüyüp çoluk çocuğa karışmış olduğu bir noktada aniden kesiliyor.
Kitaptaki diğer öyküler de 1970’lerden bugüne bir dönemi kapsıyorlar ve Angelus da ufak bir kasaba olduğundan bir öyküdeki karakterler sık sık diğerlerinde de boy gösteriyor. Onları tanımak her zaman kolay olmuyor ama öykülere serpiştirilmiş küçük ayrıntılar yaşamlarını güncelliyor ve bir nevi devamlılık sağlıyor. İnsanlar sıradan işlerde çalışıyor, dev Avustralya göğünün altında sahilde ailece ateşler yakıyor, kerevit avına çıkıyor, içiyor, karılarını dövüyor ve saplantılı bir şekilde Avustralya futbolunu takip ediyorlar.
Evlere temizlikçi olarak giden bir kadın bir çift değerli küpeyi çalmakla suçlanıyor. Ona yardım eden oğlu küpeleri bir yatağın altında tozlar içinde buluyor, ne yapması gerektiğini çözmeye çalışıyor. Genç bir adam uzak, ıssız bir madencilik kasabasına gidip babasını arıyor, yıllar önce ailesini neden terk ettiğini öğreniyor ve o bölgede hâlâ yaşayan bir avuç yoksul madencinin güvenini kazanmış olduğunu görüyor. Dağda düşmüş bir kaya tırmanıcısını kurtarmaya çalışırken yanında acemi bir kadın muhabirle kaybolan genç bir polis, bunun ve şahit olduğu yozlaşmanın muhtemel sonuçlarını düşünüyor.
Bunlar yaşamları istedikleri gibi olmayan sıradan insanlar. Şiddet, istismar, poliste yozlaşma, bağımlılık Winton’un sade nesrinde çok canlı bir şekilde resmediliyor. Fakat Winton’un asıl yeteneği aynı zamanda nefes kesici güzellik anlarını da yakalamak: Ufak bir tekneyle kerevit avına çıkmanın heyecanı ve tehlikesi, bir dalgada sörf yapmanın keyfi ve ailenin önemi. Avustralya’nın o uçsuz bucaksız toprakları, güneşi ve denizi de hiç eksik olmuyor bu öykülerden.
Aile adlı öyküde ise, daha önceki bir öyküde karısını döven Max’ın imrenilen ve kıskanılan kardeşi, Max’le sörf yapmaya gidiyor. İlk dalga kendisini tahtadan sulara fırlatıp neredeyse boğulmasına yol açtığında Max’in korkunç iğneleyici diline maruz kalıyor, fakat Max köpekbalığı saldırısına uğradığında onu kıyıya ulaştırmak için kendi yaşamını tehlikeye atıyor. Winton, suların çekimini ve gücünü, kayaları döven dev dalgaları yakalamanın heyecanını ve tehlikesini ve beklenmedik saldırının şokunu büyük bir ustalıkla yakalıyor.
Winton’ın bu öyküyü bitirirken kullandığı şu muğlak sevgi ifadesi, dönüşlerle ve tercihlerle dolu bu kitabı çok güzel özetliyor: Dalgaların arasında mücadele eden Leaper, “ağabeyini sıkı sıkı tuttu … dayanabildiği kadar dayandı. Dayanması gerekenden daha uzun süre dayandı.”
Ann Skea
Çeviri: Barış Cezar
The Guardian, 19 Temmuz 2014 Cumartesi
Kaynak: https://www.theguardian.com/books/booksblog/2014/jul/19/book-beach-tim-winton-the-turning