Ayşegül Dede’nin son kitabı “Sarı Balonun Yolculuğu”, şehrin kargaşasından sıkılıp kendi düz renk “sürüsünden” ayrılarak doğaya doğru uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkan sarı balonun hikâyesini, illüstratör Sara Atashhush’un çizimleriyle gayet “sessiz” bir şekilde anlatıyor.
Özellikle ebeveynlerin mesafeli durduğu ancak çocukların düşünsel gelişiminde önemli bir rolü olan sessiz kitaplar, işlediği hikâyeyi tamamen resimlerle, çizimlerle, illüstrasyonlarla ele alıyor. Metinsiz bir kitabı yorumlarken tüm çakraları açık olan çocukların hayal gücü bu sayede genişleyip yepyeni ufuklara yelken açarken, çocukların bir anlamda okurken kendi hikâyelerini yazmalarıyla da kurguya dahil oluyor. Sessiz kitaplar çocukların yaratıcılık alanlarının ve hayal güçlerinin gelişime katkı sağlıyor, dil ve okuryazarlık becerileri gelişiyor ve görselleri anlama ve yorumlama yeteneklerinin ilerlemesi sayesinde her konuya daha kolay adapte olma şansını sağlıyor.
Resimli çocuk kitaplarını okumayı, masallar anlatmayı, çocuk şarkıları söylemeyi ve resim çizmeyi çok seven yazar, öğretmen Ayşegül Dede, öğretmenlere, öğretmen adaylarına ve ebeveynlere “Çocukla İletişimde Hikâye Anlatıcılığı” eğitimi veriyor. Hadi Masal Anlatalım, Masal Mutfakta, Duvarın Arkasında Ne Var ve Biri, Diğeri, Öteki kitaplarıyla tanıdığımız Ayşegül Dede, Timaş Çocuk’tan çıkan son kitabı “Sarı Balonun Yolculuğu” da son dönemde adından sıkça söz ettiren sessiz kitaplardan biri.
Birbirine yapışık hâlde duran yüksek yüksek binalar arasında, birbirinden zerre haberi olmayan envaı çeşit “varlığın” arasında güneş gibi parlayan rengiyle, “Bağlasan durmaz!” kabilinden “aşağıya” inat, gökyüzünde uçuşan kuşların arasına karışmaya giderken karşılıyor bizi sarı balon. Zamanın her şey aynı yerde, aynı ânda olduğu için durduğu bir koyu kurşuni atmosferin üzerinde, kuşları kendine yol arkadaşı yaparak kaçarcasına uzaklaşan sarı balon seyre dalıyor tepeden bu âlemi. Trafik ışıklarının bile ayarının bozulduğunu, onların ayarının bozulduğunu kafasını tıktığı akıllı telefon yüzünden fark edemeyen insanların tepesinden uçarak geçip gidiyor “kahramanımız.” Güneş yerini aya bıraktığındaysa gözlerini diktikleri ekranların modelleri değişen suratsız suratlara hiç uğramadan devam ediyor yoluna. Artık esamisi okunmayan mutlu ifadelerle ailecek yemek yenilen bir sofraya denk geldiğinde ise ufak bir kız çocuğunun selamını alıp duraksıyor sarı balon. Haklı da duraksamak da. Muhtemelen ona da ilginç geliyor bu durum. Birbirinin aynısı insanlardan, evlerden, ruhların arasından süzülüp de naiflikle dolu böyle bir eve o da rastlamıyor çünkü. Ufak kızın kendisini fark etmesiyle bir yerden dikkat kesilmiş olmalı ki bu mutlulukla yemeklerini kaşıklayan aileye, ertesi gün de peşlerinden ayrılmıyor. Sevimli bir maskot misali, konuveriyor kendilerini piknik için yeşile, maviye, börtü böceğe atan bu sevimli ailenin arabasına. Onlar hâllerinden memnun, gülen yüzlerle pikniğe giderken, arkalarında ise bu insanların rahatlığına akıl sır erdiremeyen başka bir araba takılıyor. Öndeki adam, direksiyon başında olmasına rağmen tek gözü telefonunda, arkadaki çocuklar ondan farksız etrafında ne olup bitiyor bilmeden yol alıyorlar. Ama arkadakilerin acelesi var. Belki rezervasyonu çok önceden yaptırılmış, yıllık iki maaşa denk gelen bir ücretle karınlarını tıka basa doyurmaktan başka bir iş görmeyen yüzlerce insanın alt alta üst üste bir hafta geçirdiği ultra her şey dâhil bir otele gidiyorlardır, kim bilir? En sonunda iki arabanın yolları ayrılıyor. Daha doğrusu, acelesi olan basıp geçiyor yanlarından. Sarı balon özgürlüğün bayrağı gibi dalgalanırken “bizimkilerin” önünde nihayet geliyorlar mekâna. Örtüler seriliyor. Taze, anne eli değmiş yemeklerle, tavşankanı çaylar bardaklara akıyor. Arkalarındaki ağacın “sahibi” bir sincap uzaktan kulak kesiliyor onlara. Bir fidan dikiyor toprağa ufak kız. Büyüsün, büyüsün ki neyin nereden geldiğini, nereye gideceği unutulmasın diye. Ve maç başlıyor artık. Geyikler, tavşanlar, tilkiler, çocuklar aynı formayı giymiş. Çünkü bir dostluk maçı. Kazananı, kaybedeni olmayan. Bizim sarı balonsa, yepyeni diyarları keşfe çıkıyor. Belki bu defa daha temkinlidir. “Tutmazsanız, kaçarım,” diyerekten…
Ayşegül Dede’nin “Sarı Balonun Yolculuğu”nu ben bu şekilde yorumladım. Yaşı fark etmeksizin kitabı okuyan başka biri, belki aynı, belki başka şekilde anlayıp, anlatacaktır. Zaten sessiz kitabın da girişte yazdığım gibi amacı bu: Zihnin çeperlerinin mümkün olduğunca açık tutarak yepyeni düşünceleri ortaya çıkarmak. Buyurun siz de başlayın yolculuğa. Sarı balonun zamanı da rotası da bol. Size de vakit ayırır, meraklanmayın…
- Sarı Balonun Yolculuğu – Ayşegül Dede
- Timaş Çocuk
- 36 sayfa