Nedense kafamda The Matrix filminde Ajan Smith’in “İnsan” ırkını sınıflandırışı geliyor. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum ki yazının geri kalanı hakkında bir fikir sahibi olun: “Sizinle, bir süredir kafamı meşgul eden bir düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bu düşünce aklıma sizin türünüzü sınıflandırmaya çalışırken geldi ve anladım ki sizler aslında memeliler sınıfına dâhil değilsiniz. Bu gezegendeki tüm memeliler, yaşadıkları çevre ile içgüdüsel olarak bir denge kuruyorlar. Ama siz insanlar öyle değilsiniz. Bir bölgeye yerleşiyorsunuz ve çoğalıyorsunuz, tüm doğal kaynakları tüketene kadar çoğalıyorsunuz. Canlı kalabilmenizin tek yolu başka bir bölgeye yayılmak. Bu gezegende bu şekilde yaşamını sürdüren bir organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musunuz? Virüsler. İnsanlar hastalıktır. Bu gezegenin kanserleri. Sizler vebasınız.”[1]
Romanın adı Piç… Yazarı Hakan Günday… Roman dört adet yukarıda tanımlaması yapılan virüsü içeriyor. Tembel, sorumluluk duygusundan yoksun, ailesinin ve arkadaşlarının sırtından geçinen; ama bu kaynaklar kuruyunca hemen başka şeylere yönelen dört virüsün yaşadıkları. Şehrin arka sokaklarından korkan insanların, arka sokak romanı yazması bir garip değil mi? Tamam belki gözlemledi, belki bir müddet yaşadı; ama ne bileyim bana garip geliyor bu durum. Neyse bu bir eleştiri için baz alınacak konu değildir!
Asıl yakındığım konu şu: Bir romandaki sürekliliği sağlamak. Roman, esasında kendini affettirebilen bir türdür. Bir bölümün harika olması diğer iki bölümün kötülüğünü nötrleyebilir… Ya da bir bölümün durağanlığı bir sonraki bölümdeki hareketle aşılabilir. Mevzubahis roman sürekli bir sarhoşluk hâlinde ilerliyor. Sarhoşluğun verdiği vücudun dışına çıkmışlık, zamansızlık, olayların birbirine girmesi gibi şeyleri hissedebiliyorsunuz okurken kesinlikle. Ama bu bir süre sonra sıradanlaşmaya başlıyor. Romanlardaki aforizmalar yazarın olaya müdahil olması gibi geliyor bana. Ben yazarı görmek değil, karakterleri yaşamak istiyorum. O yüzden aforizmaya boğulmuş bir romanda karakterleri çekip çıkarmak çok güç oluyor. Bu da yoruyor insanı. Sonuçta aforizma okumak istesem Nietszche okurum, Kafka okurum(Random gülme efekti).
Peki bu kitabı beğenen niye beğeniyor? Şundan beğeniyor: Bu kitabı beğenen kişilerin yaş aralığı 16-22. Genel olarak bu tabi, genelleme yapıyorum. Bu yaş grubundaki insanlar için Afgan, Cenk, Hakan ve Barbaros’un yaşadıkları bohem hayat çok “cool” geliyor. Bu tür hayat ihtiyacı, o dönemin isyankarlığıyla birleşince kitabı sevmeleri kaçınılmaz oluyor. Fakat gene bildiğimiz gibi(DİKKAT SPOİLER UYARISI) bu tür hayatı seçen genç arkadaşlarımızın sonu Hakan gibi ağlayarak annesinin yanına gitmesiyle son buluyor(SPOİLER SONU).
Son olarak Leyla ile Mecnun’dan gelsin o zaman: “Bohem böyle hayata ya!”
Dip not:
- WACHOWSKI Andy&Lana(Yön.), The Matrix, Warner Bros. 1999