Tarihin tekerrür ettiği ve zamanın asla yıkamadığı bir şey vardır ki o da cinsiyet eşitsizliğidir. Bu durum bazen farkında olmadan zihne oturtulmuş değer yargılarından meydana gelir. Mesela bir kadın dekolte giyerse muhtemelen söz konusu olur fakat bir erkek göbek deliğine kadar gömleğinin düğmelerini açsa biri “Bu ne hâl?” demez. Bunun sebebi çoğunlukla erkeklerin birçok eyleminin cinsel dürtü oluşturmak ya da rahatsız etmek üzerinden değil ‘olması gerektiği’ üzerinden empoze edilmesidir. Bu konu benden önce yaşayanların da temel problemlerinden biriydi, benim zamanımda da benim temel problemlerimden biri. Bizim zamanımızın muhtemelen bizden sonraki zamana mirası da bu olacaktır. Üstelik bu problemde yalnız da değiliz. Önyargılar, cinsiyet eşitsizliğini besleyen en büyük değer. Önyargı bütün insanların en çok tükettiği yegâne duygu. The Guardian’da Lamorna Ash’in I am a Fan’i anlattığı bir yazıya denk gelmiştim. Çok güzel bir tanımlaması olmuştu konuyla ve dolayısıyla kitapla ilgili:
“Güce sahip bir erkek, gücü olan bir kadına göre daha nüfuzludur. Beyaz bir kadın ünlü, siyah ya da etnik-azınlık ünlülerine göre daha kolay prestij sahibi olabilir.”
Sorunu biliyoruz. Çözümü ise sanırım en kolay ve bir o kadar da zorlu bir yol olan yazmaktan geçiyor. Bir nevi ses çıkarmaktan…
Londra’da doğup büyümüş olan Sheena Patel, yazar ve film yönetmeni asistanı. This is Gay, Boxing Day, Pirates gibi birçok filmde yönetmen asistanı olarak görev almış ve 4 Brown Girls Who Write kitabının dört kadın yazarından biri olarak kendisini ortaya çıkaran düzyazı ve şiirlerini yayınlamış. Şimdilerde adını I am A Fan kitabı ile duyuruyor. Bu kitap 2023 yılının Women’s Prize for Fiction uzun listesinde boy göstermiş ve The British Book Awards’ın ‘Discover’ kategorisinin kazananı olmuştur. Böylesine cesur bir kitap için oldukça sevindirici bir adım.
Uzun listesinde yer aldığı Women’s Prize for Fiction, Sheena Patel ile kısa bir röportaj yapmış ve ona I am A Fan’in ilham kaynağını nereden bulduğunu sormuş. Hayran kaldığım cevabını buraya eklemesem bu yazı gerçek bir yazı olmazdı diye düşünüyorum.
“Kongre binasına yapılan saldırıları izledim. (2021’de Trump destekçilerinin başkanlık seçimini protesto etmek ve seçilen başkan Biden’ın zaferini reddetme taleplerini desteklemek için kongreye düzenledikleri baskın olayından bahsediyor.) Trump’ın tabanına olan hakimiyetin, birisiyle duygusallığın devre dışı kaldığı bir ilişki yaşamakla ne kadar benzer olduğunu düşündüm. Aşırılığa yakın ve rahatsız edici bir duygu yaratmak istedim ki herhangi birimiz irrasyonel olanın rasyonel hale geldiği bir uçurumun kenarından yuvarlanabilelim.”
I am A Fan, çoğunluğun olumsuz anlamda ilgisini çekecek. Çünkü kitap tamamen bahsedilen aşırılığın ve rahatsız ediciliğin birleşiminden oluşan eşsiz duyguya sahip. Anlatıcı olan otuz yaşlarındaki İngiliz kadın, bir sevgiliden ve beraber olmak istediği bir adamdan bahsediyor. Sevgilisi yalnızca beraber olmak istediği adamın yarattığı boşluklarda konuya dahil oluyor. Fakat bahsedilen beraber olmak istediği adam ise evli, çocuklu ve kendisinden başka sevgilileri de olan biri. Hatta biri şimdilerde oldukça popüler bir meslek olan sosyal medya fenomeni. Bu fenomenlik değişik bir paket ile geliyor. Onlarca insanın hayranı olduğu bir moda anlayışı, bu moda anlayışını yaşatan bir mağaza ya da mekân ve hayatın çok güzel olduğunu anlatan umursamaz pahalı bir yaşam. Bu kişiden de kitap içerisinde sürekli ‘takıntılı olduğum kadın’ önadıyla bahsediyor.
Sheena Patel, kitap içerisinde bir düzen yaratmanın da karşısında duruyor. Oldukça dağınık, bazen uzun bazen ise kısa bölümler yazarak kitabı adeta bir günlük formatına benzetiyor. Hani aklınıza o an bir düşünce takılır ve sürekli onu düşünmek yerine bir yere anlatma ihtiyacı hissedersiniz ya işte I am A Fan anlatıcısı okurunu böyle kullanmayı tercih ediyor. Bu duruma The Guardian’da Bidisha’nın I am A Fan’i anlattığı yazısında yaptığı açıklamayı da eklemek isterim.
“Her bölüm zehirli eski sevgililerden, kötü kızlardan ve sürekli seksi düşünen erkeklerden ( bu kitaptaki baştan çıkarıcı ve yalancı insanlar için kullanılan iğrenç ama ne yazık ki alakası olan bir terim) bahseden hızlıca kaydırıp geçtiğimiz TikTok videoları gibi.”
Anlatıcının takıntılı olduğu ve sürekli paylaşımlarıyla hayatına dahil olmaya çalıştığı o kadın ile rekabeti oldukça net bir şekilde ortada. Beraber olmak istediği adamın kendisiyle sevişmek istemediği anlarda onunla sevişmeyi tercih ettiğini düşünüyor örneğin. Yanlış mı elbette değil ama aralarındaki ilişkinin ne kadar basit olduğunun da bir kanıtı oluyor bu düşünce.
“İlişkiler kaybetme ve kazanma mekanlarıdır, iletişim ya da güvenin değil. Ama hakimiyet ve boyun eğdirmenin yeridir.”
Sosyal medyanın ilişkilerdeki yeri son zamanlarda oldukça genişledi. İlişkilerini sosyal medyada paylaşmayanların arasının bozulduğu, geç gelen mesajların kavga sebebi sayıldığı bugünleri anlatmaya kalksam kimseye yabancı gelmeyecektir vereceğim örnekler. Bununla birlikte oldukça tehlikeli de bir hal alıyor. Belirtilen konumlar, ortamda sürekli görülen arkadaşlar sosyal medya hesabını takip eden insanların da ulaşabileceği bir araç olma özelliğini üzerine alıyor. Sheena Patel, bu anlamda anlatıcının takıntılı olduğu kadın aracılığıyla beraber olmak istediği adamın kendisine mesaj atmadığı zamanlarda neler yaptığını anlamak konusunda çok rahat bir araç olduğunu anlatıyor. Hatta eşine dahi ulaşabildiği sosyal medyada iletişim adresini notlarına kopyalayarak sürekli adamın eşine her şeyi anlatacağı çirkin bir mektubu kolaylıkla bu adrese yollayabileceği düşüncesini dillendirip duruyor. Bir defasında birlikte olmak istediği adam ile buluştukları vakit adam bir evi göstererek “Burası benim evim,” diyor. Anlatıcı kadın ise “Biliyorum,” diye geçiriyor içinden.
Kitap içerisinde Sheena Patel sayesinde farkında olduğum bir ayrıntıdan da bahsetmek istiyorum. Anlatıcının birlikte olmak istediği adamdan bahsederken birbirinden haberdar olan ve hâlâ adamla birlikte olmaya devam eden kadınları düşündüğü bir bölüm var. Anlatıcı, eşinin ya da yardımcılarının değiştirdiği çarşaflar üzerinde başkalarıyla sevişen adamı düşlüyor. Sonrasında ise şöyle bir şey söylüyor: “Evde hiçbir işin ucundan tutmayan bir insanın, eşinin olmadığı bir zaman diliminden sonra eşinin geldiği vakit çarşafları değiştirmiş olması oldukça ironik. Bunu fark eden kadın ya her şeyi biliyordur ya da hiçbir şeyi umursamıyordur.” İşte bu noktadan sonra I am A Fan’in zekice yazılmış bir kitap olduğuna karar verdim. Sheena Patel değiştirilmiş bütün çarşafların farkındaymış meğerse.
“Bir eve sahip olamamanın, bir eve sahip olmaya çalışmanın, iki farklı ev arasında kalmanın, evin ne olduğunun, hepimizin ne kadar çirkin olduğunun, beyaz insanlarla girdiğimiz karmaşık ilişkilerin, ilk fırsatta belli belirsiz tutunduğumuz kültürün dilini kaybedişimizin konu olduğu heykeller yapar, filmler yönetiriz; romanlar, şiirler ya da anılar yazarız. Harekete geçme eylemi üzerinden bir hikâye anlatırız. Mağdurun olduğu konumdan konuşuruz.”
Sheena Patel, toplumun hiçbir kesimini direkt olarak göstermeden aslında konumun en hakikisini gönderiyor okuruna. Anlatıcısının sosyal medya üzerinden yönettiği bir ilişkinin ve ilişkisinin de ilişkilerinin anlatıldığı yerde en acımasız eleştiriyi de yazmış oluyor sosyal medya kültürü hakkında. Siyaha ve beyaza bakmadan yazmış olduğu ilişki yumağı içerisinde önemli olanın insanlar değil eylemler olduğunu vurguluyor. Toplumu rahatsız eden bir konunun ise muhatabının toplum değil, toplumu oluşturan insanlar olduğunu gösteriyor. İnsanlar da değil aslında yalnızca insan… Çünkü o bir insanın attığı çöp ona şahit olan diğer insanların gözünde bir örnek olarak kalıyor. Bu çöp buraya atılıyorsa herkesin çöplüğü olabilme hakkı kazanıyor. Halbuki mesela orada “Buraya çöp atmayın!” tabelası asılı olsa bunu ciddiye alan bir toplum olmamış oluyor. Yani o ilk taşı kim attı? Kim ayrıştırdı kadın ile erkeği toplumda? Erkeğin herkesle sevişebildiği ama kadının bir evde bir erkeği bekleyeceği algısını kim çıkardı ortaya? Kültürümüz… Belli belirsiz tutunduğumuz o kültürümüz. İlk fırsatta koparıp atacağımız kültürümüz. Sheena Patel de diyor ki “Neden şimdi kurtulmuyoruz?”
I am A Fan, ciddi ciddi bir insanın her anlamda hayranı olabilmenin nasıl boyutları olduğunu toplumun benimsediği bir erkek algısı üzerinden ele alıyor. Oldukça kişisel, tek bir kadının sorunu gibi ele alıyor. Çünkü herkes mutlu ama sanki bir tek anlatıcı olan kadın düşünüyor, sorguluyor ve kıskanıyor. Rüyalarında olması gerekenleri konuk ediyor. Yanlışların olduğu bir dünyaya uyandığı her vakit yeniden düşlüyor. Zekice yarattığı her çıkarım I am A Fan’i biraz daha değerli yapıyor.
“Olabileceğini bildiğim o kişiyle kıyaslandığında oldukça başarısız oluyor. Tam olarak bulunduğu kişi olmayı bırakabilseydi mutlu olabilirdik.”
- Sheena Patel – I AM A FAN
- Granta Books – Roman
- 204 sayfa