İlk kitaplar genellikle yazarların kendini ispata çabaladığı ve anlatmaya koyulduğu hikâyeyi olabildiğince hünerli bir şekilde okuruna aktarmaya niyetlendiği kitaplar olabiliyor. Okuru hikâyenin içine dahil edebilmek, sürükleyici bir anlatıyla kurguyu sürdürebilmek, olayları birbirine bağlayabilmek için girişilen bu çaba, bana çok samimi geliyor. Çünkü o çabayı anlıyorum. Bir yazar olarak ilk kitabımda yer alan öyküleri seçerken olabildiğince çok şeyi yan yana getirmeye çalışmıştım. İstiyordum ki kitabı eline alan hiç tanımadığım insanlar eylemimden etkilensinler ve ellerinden bırakmasınlar. İstiyordum ki, yazdıklarım aracılığıyla bir şekilde insanlara dokunabileyim. Hikâyemi anlatabileyim. Çabamı anlasın, sesimi duysunlar.
Şu an dönüp baktığımda, kitabımı elime alıp incelediğimde keşke öyle yazmasaymışım dediğim noktalar var. Bu, o öykülerin insanlara dokunmadığı, dokunmayacağı ve anlaşılmayacağı manasına gelmez. Düşündüklerim benim yol aldığıma, kendimce olduğumdan daha iyi bir noktaya vardığımı gösterir. Belki de daha kötü bir yeredir, bilemiyorum. Nihayetinde edebiyat olabildiğine göreceli bir kavram, herkesin doğruları farklı. Her kalem tutanın alışkanlığı, anlatış şekli, yolu yürüyüş biçimi farklı.
Çağatay Küpçü, ilk romanı Ölümden Beter – La vie’de bu çabayı sarf ediyor. Ardı ardına gerçekleşen ve nedenleri bir türlü bulunamayan cinayetler. Emniyet ve yargı birimlerinin içine sirayet etmiş liyakatsizlikler. Kadına ve çocuklara yönelik şiddet. Bilimsel olarak çığır açan buluşlar. Bilim insanları, polisler, savcılar, öldürülen masum insanlar… Pek çok olay, ardı ardına üzerimize yağar gibi peşi sıra gerçekleşiyor.
Geçmişten gelen hikâye
Kitapta önce 2013 yılına gidiyoruz. Tüm dünyada çığır açıcı olarak nitelendirilebilecek bir buluşun mesleğin önemli insanlarının bulunduğu bir sempozyumda basına duyurulmasıyla kitap başlıyor. Epilepsi üzerine yaptığı çalışmalarla bu hastalığa kesin olarak çözüm sunduğunu duyuruyor Haluk Toköz. Aynı gün Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilen eylemde Haluk’un çok sevdiği eşi Hayat polis şiddetine maruz kalarak ağır yaralanır. Bu önemli gününde âşık olduğu kadının yoğun bakımda olduğunu öğrenince şoka uğrayan Haluk, olayların nasıl gerçekleştiğini izleyince hak arayışına başlıyor. Hayat’ı öldürürcesine döven polis memuru hakkında dava süreci başlatılıyor ama ne oluyorsa oluyor, polis memuru Teoman, diğer polislerin şahitliğiyle olaydan mağdur olarak aklanıyor. Hayat’sa yoğun bakımdan çıkamıyor ve hayatını kaybediyor.
Sonrasında 9 sene sonrasına gidiyoruz. Teoman bu süre nihayetinde arkası kesilmeyen terfiler geçirip cinayet masası komiseri oluyor. Mutlu evliliğinde çocuksuzluğun ızdırabını yaşıyor. Gittikleri bir olay mahalinde gördükleriyse hikâyenin gidişatını şekillendiren şeyler oluyor. Bir baba, cinnet getirerek eşini ve kızını öldürdükten sonra intihar ediyor. Diğer kızıysa saklandığı yerde hayatta kalıyor ve Teoman bu kız çocuğuna ısınıyor. Çünkü kendisi de anasız babasız büyümüştür.
Bunun gibi birkaç vaka daha gerçekleşiyor. Olaylarda cinayeti işleyen sonrasında kendisini de öldürüyor ve bu olayların neden bu şekilde gerçekleştiği bir türlü ortaya çıkartılamıyor. Teoman olayları çözmeye çalışırken bir yandan da kendisini olduğu konuma getiren amirleri ve müdürlerinin isteklerini yerine getirmeye çalışıyor.
Soru işaretleri
Kitap boyunca (ki zaten çok hacimli bir roman değil Ölümden Beter, 136 sayfa) birçok aksiyonlu olay gerçekleşiyor. Nedeni belli olmayan cinayetler çoğaldıkça merak duygunuz artıyor. Olaylar birbirine bağlanıyor ve nihayetinde kitabın sonunda her şey açıklığa kavuşmuş oluyor. Bu yanıyla, sürükleyici bir roman Ölümden Beter. Ne olacak sorusunun peşinde dolanıyorsunuz. Nereye bağlanacak, bu insanlar neden ölüyorlar…
Emniyet ve yargı sistemi içindeki yapılaşmanın da bir şekilde gösterildiği bir anlatım var. Herkesin bir şekilde birilerine borçlu olduğu, kirli işlerin çevrildiği, davaların nasıl görüldüğü, nasıl kapatıldığı, emniyette basamakların nasıl birden çarçabuk çıkıldığı gibi konular girilmesi zor konulardır. Bu nedenle tebrik etmek gerekli Çağatay Küpçü’yü. Ayrıca polisin orantısız şiddet uygulayışına ülkemizde maalesef sıklıkla yaşanan bir yargılama ve aklama sürecini aktarması da içinde yargı sistemine bir eleştiri getiriyor.
Tüm bu yanlarının haricinde göze batan ve okuma sürecini yoran yönleri de var romanın. İlk kitap telaş ve heyecanına verilebilecek şeyler olduğunu düşündüğüm bu noktaların sonraki kitaplarında olmayacağını da düşünüyorum. Nihayetinde hepimiz bu hataları yaptık. Bu iyi niyetli çabayı anladığımı daha evvelinde söylemiştim.
Ölümden Beter, bir intikam hikâyesi. Başından sonuna bir çırpıda okunabilecek, olayların üst üste yığıldığı, bilinmezliklerin, soru işaretlerinin etrafınızı sardığı bir polisiye.
- Ölümden Beter La Vie – Çağatay Küpçü
- Destek Yayınları – Roman
- 136 sayfa