Kaosun Soruları
Vaskov ailesinin 12. çocuğu Ema 12. ayın 12’sinde dünyaya geldiğinde büyükannesi Liliana’nın başına 12 farklı yerden ağrı giriyordu. 1877 yılı Prag’ında yaşayan saygın ve eğitimli bir aileye 12. çocuk olarak katılan Ema için 12 sayısı henüz başlarında olduğu hayatın psişik gizemlerinden biriydi. Ailesinin karşısında ilk olarak fiziksel özellikleri ile bir başkalık hali üstlenen Ema, örümcek ipeği renginde saçları ve mum dumanı rengi gözleriyle doğduğu ev ile tanışırken aynı zamanda kalabalık kardeşleriyle ve barok stil kargaşalarla tanışır.
“Ema sözcükleri birbirine bağlayıp cümlelere dönüştürmeyi öğrendiğinde soru sormanın büyüsünü keşfetti.” (s.14)
12 Aralık gecesi saat 12’yi vurduğunda hayata gözlerini yuman büyükanne Liliana’nın özü aynı anda hayata gözlerini açan Ema’nın özüne karışırken tarihin kadim sorusu “Ben Kimim?” sorusu da yeni doğan Ema’ya hediye olacaktır, böylece Ema, hayatı boyunca büyükannesinin özünün kendi ruhunda ne ölçüde ikamet ettiğini sorular sorarak anlamaya çalışır. Saygın bilim insanlarından oluşan bir evde kardeşleri aracılığıyla disiplinler arası eğitim gören Ema, benliğine yönelttiği soruların tek bir yanıtta birleştiğini anlar: Ema uyumsuzdur.
Gerçeğe fanteziden daha fazla önem gösteren toplumun içinde kendine bir yer bulmakta zorlanmak, varoluşunun gizemini incelemek ve nihayetinde sınırı geçmek biz insanların ortak kaderidir. Yeteneklerimiz ve eksikliklerimizle kabul görmek yerine, derin bir gölge ve boşluk korkusuyla zahmetsizce arka plana karışırız, uyumsuzların soruları bu sınırın aşıldığı karanlıkta yanıtlarına erişir. Karanlıktakiler’in yazarı Hana Tooke’nin de dediği gibi:
“Maceralar her zaman ay ışığı yağmuru altında ve bir tutam yıldızla serpilir.” (s.58)
Tuhaflığı Kucaklamak
Walter Benjamin’in “Ben aheste yıldız Satürn’ün etkisi altında doğdum; gecikmelerin, tali yolların yıldızının” sözünde vurguladığı üzere oluşmak yavaşlamaktır, gelmesi beklenen eksiklik karşısında sebat etmektir. Ema da kendine özgü bir yıldızın altında doğan herkes gibi dünyadaki yerini bulmakta zorlanmış fakat kendisine başka bir ışığın altında bakan Silvile ile tanıştığında bütünleşmiştir, öyle ki delişmen ve yaşam coşkusu bulaşıcı Silvile ile birlikte kombinasyon halinde ruhuna yerleşmiş korkuları yenmeye cüret eder. Silvile, arkadaşının tuhaflığını kucaklayarak onun gerçek potansiyelini ortaya çıkarmasına yardımcı olur; bu yönüyle Karanlıktakiler romanı çağın mottosu “Normal olan da uğruna savaşılasıdır.” klişesini aşarak biricikliğin hem tuhaf hem de olağanüstü doğasını iki kızın arkadaşlığıyla sunar. Ema ve Silvie birlikte on dokuzuncu yüzyıl Prag’ının sokaklarında heyecan verici bir maceraya atılır, bir cinayet gizemini çözer ve uzun süredir gömülü olan sırları ortaya çıkarırlar. Yol boyunca, sevimli bir yarasa ve Gece Yarısı Loncası üyeleri de dâhil olmak üzere bir dizi büyüleyici karakterle karşılaşırlar. Yazarın hikâye anlatma yeteneği ve hikâyenin kendisi kadar canlı ilişkiler ağı kurma kabiliyetiyle örülmüş roman, ürpertici alt tonlar ve kapsayıcı mekân seçimiyle elden bırakması zor bir zevk haline gelir. Hana Tooke’nin yazım tarzı, canlı kent betimlemelerini soluksuz bir aksiyonlar zincirine yerleştirirken aynı zamanda titizlikle işlenmiş olaylar ve her biri anlatıyı zenginleştiren gizemler de kurguya yedirilir dolayısıyla zarif bir goblen misali detayların yoğun karışımı Karanlıktakiler romanını bir görsel şölene dönüştürür. Sonuç olarak, tuhaflığın ve başkalık halinin aralıksız işlendiği bu çağdaş anlatı, fantastik fenomenlerin ardındaki sırrı son sayfaya kadar muhafaza eder, öyle ki roman bittiğinde okur biraz daha sürmesini dileyecektir.
Büyülü Prag, Büyülü Gerçeklik
Muammalar ile dolu bir şehir olan Prag, zengin bir tarihi dokuya ve ilerleme ruhuna sahiptir. Karmaşık yeraltı geçitleri, psikanaliz okulu ve gizli topluluklar ile anılan Prag kenti çağdaş fantastik tür için optimum fırsatlarının olduğunu Karanlıktakiler romanıyla okura gösterirken gerçekliğin açıklayamadığı bilim ötesi bilinmezlikler için de kusursuz bir sahneye dönüşüyor. Romanın hareketli doğası bir müzikal seyrederken hissedebileceğiniz türden kaotik neşeyi daima yüksek ses ve renk şiddetinde tutarak aslında gerçekliğin zarımsı yapısındaki tekdüzeliğini de itiraf ediyor. Bu haliyle Karanlıktakiler, çağdaş ve fantastik arasında hassas bir dengede konumlanmış büyülü gerçekliğini mistik Prag atmosferi ile örterken, Ema ile Silvie’nin karakteristik tezadıyla birleşen kabare rezonansı da şefkatli bir sıcaklıkta “Kendini Olduğun Gibi Kabullen” hakikatini yayıyor. Bütün bu temaları ustalıkla işleyen Tooke, anlatının derinliğini her yaştan okura hitap edecek berekette kuruyor ve kesinlikle, kimlik kargaşası, nörodejenerasyon, boşluk hissi gibi yakınlara itirafta güçlük çekilen engelleri aşma konusunda da okuyucu tahrik ederek bir evrilme fırsatı vaat ediyor.
- Karanlıktakiler – Hana Tooke
- Genç Timaş Yayınları – Roman
- 384 sayfa
- Çizimler: Ayesha L. Rubio