Arkadaşlarla Sohbetler serisinde hayatlarında kitaplara oldukça önem verdiklerine şahit olduğum arkadaşlarımı misafir edeceğim. Bu misafirliklerinde okudukları ve kendilerinde farklı noktalara değindiğini hissettikleri kitapları seçmelerini ve hazırladığım kalıp sorulara seçtikleri her bir kitap için cevap vermelerini isteyeceğim. Kitap tavsiye etmenin yanı sıra tavsiye edenlerin hayatlarında sızlayan noktaları da öğrenmiş olmanın değerini biliyor ve bunu çoğaltmak için Arkadaşlarla Sohbetler serisini başlatıyorum.
Umarım en az benim kadar keyif alırsınız. İyi okumalar. ❤️
Kör Baykuş, Sâdık Hidâyet
Çeviri: Behçet Necatigil
Yapı Kredi Yayınları, 2001
Kitabın içerisinde kalbini yakaladığını fark ettiğin o anı anlatır mısın? Seni çeken o “şey” neydi?
Kör Baykuş, soruları gördüğümde aklıma gelen ilk kitap oldu. Kitabın adıyla birlikte o “şey” de hemen hatırlattı bana kendini. Anlatıcının okura seslendiği ve bunların hiçbirisini aslında sana anlatmıyorum, dediği noktaya dönüp baktım yeniden. Farklı çevirilerden birkaç kez okuduğum kitabın bu bölümünü Behçet Necatigil çevirinden alıntılayacağım: “Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme…Fakat ben gölgem için yazıyorum, gaz lambasının duvara yansıttığı gölgem için. Kendimi ona tanıtmalıyım.”
Okura bir şeyler anlatma çabası gütmeyen ve benlik kavramını öne çıkaran bu bölüm herkesin zihninde farklı bir örtüyü kaldırabilir. Bendeki tezahürü ise kendimize yabancılığımızın bu kadar açık, bu kadar az kelimeyle özetlenişinin uyandırdığı, kendini önce kendine karşı aklama kavramı oldu. Başka bir yaklaşımla da gölgemiz gerçekten ne kadar bizi yansıtıyor, diye düşündüm. İçinde başka birçok unsuru taşırken ve birçoğundan muafken, gerçekten ne kadar biz olabiliyor?
Bu düşüncelerin akabinde kitap beni kıskıvrak yakaladı. Anlatıcının hikayesi bittikten sonra, kendimi kendime anlatacağım bir zamanın olacağını düşündürdü.
Diyelim ki bu kitabın bir kahramanı da sensin. Nerede, hangi karakterin yanında olmak isterdin?
Kör Baykuş’taki anlatıcı, sevdiği kadını göremediği günleri uyuşarak geçiriyor. Böyle zamanlarda çok fazla afyon ve içki kullanıyor. Sonrasındaki bir bölümde sevdiği kadının öldüğünü öğreniyoruz. Anlatıcının onun bedenine sarılıp, ölümün soğukluğunu kendi sıcaklığıyla almaya çalıştığına şahitlik ediyoruz. Bu kısım çaresizliği en çok hissettiğim bölümlerden biriydi. Kitabın kahramanlarından biri olsaydım, tam da bu sahnede her ikisinin yanında olmak isterdim. Kim bilir belki de sadece anlatıcının gölgesi olabilirdim.
İçlerinden iki karakter seçmeni rica ediyorum şimdi. Bu soracağım soruyu ben her okuduğum kitabımda mutlaka yapıyorum. Seçtiğin iki karakteri karşına alsan onlara ne söylemek ya da sormak isterdin?
Öncelikle şunu söylemem gerekiyor. Bence kitaptaki her erkek karakter aslında anlatıcının ta kendisi. Örneğin sürekli olarak resmini çizdiği kambur ihtiyar, sevdiği kadının ölü bedenini parçalara ayırıp bavula yerleştirmesinden hemen sonra bavulu yüklediği arabanın arabacısı ve diğer herkes anlatıcının alegorik yansımaları. Bu noktada âşık olduğu kadın (ki yine gerçekliği şüpheli) ve anlatıcı dışında kimse kalmıyor elimizde. Yine de ihtiyar adamı ve anlatıcının sevdiği kadını karşıma almak ve onlara şunu sormak isterdim; sizin tanrınız hangisi? Kör Baykuş’un anlatıcısı mı yoksa kitabın yazarı Sâdık Hidâyet mi?
Kendinde ortak gördüğün veya senin hayatında olmayan ama bu kitapla var olacak olan o ayrıntı nedir?
Bu kitap gerçek ve sanrı arasındaki perdenin ne kadar ince olduğunu ve yalnızlığın delişmenliğini büyüttüğünüzde sonuçlarının nereye varabileceğini gösterdi bana. Bu benim hayatımda olmayan ve dahi olmasından korktuğum bir mefhum. Sanırım bu yüzden Kör Baykuş, bu kaygımı uyandırdı. Bir gün kendimi kendime anlatmak isteğim baki. Ama mümkünse kalabalıkların içinde…