Kitap okumanın yalnızca “okuma eylemi” olmadığını hatırlatan kitapları seviyorum. Okurun hikâye arayışının yanında hayattan ve tarihten yana arayışlarını da bir şekilde cezbetmeyi ve dahası doyurmayı başaran kitaplar okumak bana her daim keyif veriyor. Okur olarak hikâye arıyoruz, bu doğru. Anlatılan hikâyenin geçtiği ülkeyi, o zamanın ruhunu, karakterlerin yaşadıkları şartları resmeden, bunu hikâyenin yanında bizlere yük olmadan gösteren metinleri okumak, deneyimimizi arttıran başka köşeler oluyor bana göre. Böylelikle anlatıcının anlattığı bir aşk hikâyesi olsa da, o aşk hikâyesinin yanında sunduğu manzara bizi doyuran katmanlar oluyor. Çünkü anlatılan ne olursa olsun, yaşanılan zamandan, varolunan mekândan ve dünyanın diğer şartlarından bağımsız olarak düşünülemez, diye düşünüyorum.
Japon yazar Fumiko Hayashi’nin Amorf Kitap etiketiyle yayınlanan kitabı Savrulan Bulutlar, bana bu duyguları yaşattı. Kitabı okurken olayların geçtiği zamanlara, şehirlere, bahsedilen ve tarif edilen yerlere, İkinci Dünya Savaşı boyunca ve sonrasında yaşayan halkların yaşadıklarına dönüp dönüp bakma gereksinimi hissettim. Öyle ki bu yazıyı yazmaya başlayana kadar, birçok sayfada dolanıp durduğumu gördüm. Bir konu diğer konunun ucundan tutuverdi. Ben bir kitap okuma isteğiyle başladığım yolculuğumda farkında olmadan pek çok durağa uğrayıverdim. Bu kendi adıma çok güzel bir deneyimdi.
Öncelikle kitabın yazarı Hayashi’den bahsetmek istiyorum. Yoksulluk içinde geçen çocukluğu ve ilk gençliği sonrasında edebi kariyer yapma hevesiyle çalıştığı işleri bırakıyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde otobiyografik eserleriyle bunu başarıyor da. Sonrasında militarist, savaş yanlısı bir yazar grubuna katılıp savaş bölgelerinde dolaşıyor. Bu esnada savaşın izlerini, dolaştığı coğrafyalarda bıraktığı izleri raporluyor. 8 sene süren Çin-Japon savaşı esnasında ülkeden ülkeye dolaşıyor ve pek çok şeye şahit oluyor. Savaş sonrasında ürettiği eserlerde, gördüklerinin de etkisiyle olsa gerek, bireysel yalnızlaşmaya, kadınların yaşadığı sıkıntılara ve büyük umutsuzluklara dair eserler ortaya koyuyor. Savrulan Bulutlar da bu eserlerden birisi.
Kitap, savaş sonrasında yaşadığı yere dönen bir kadın karakteri, Yukiko’yu merkezine alıyor. Savaş süresince görevlendirmesi gelene kadar bir akrabasının yanında yaşamaktadır Yukiko. Evli olan akrabası İba, bir gece ona tecavüz eder. Fakat İba’nın bu aşağılamasına Yukiko ses çıkartmaz, bir süre sonra da alışır; hatta hoşuna gitmeye başlar. Görevlendirmeyle beraber ayrıldığı bu eve bir daha dönmeyeceğini düşünerek ayrılır evden. Fransız Hindiçini’ndeki görev yerine uzunca bir yolculukla gider ve ormanlarla çevrili, hiç tanımadığı bir coğrafyada tanıdığı olmadan çalışmaya, hayata tutunmaya gayret gösterir. Burada tanıştığı iki erkek, hayatında önemli yer kaplayacaktır. Biri Tomioka’dır. Evli, evinden uzak, sosyalleşmeyen, neredeyse insan sevmeyen ve çalıştığı yerlere bir şekilde bağlanan bir karakter. Diğeri ise Kano’dur ve bu yakışıklı genç adam bekardır, olabildiğine sosyal ve neşe doludur. Bu iki zıt karakter, Yukiko’ya farklı şekillerde bağlanırlar. Kano’dan bağlanma şeklinden eminiz, Yukiko’ya âşık olur fakat tüm kitap boyunca emin olamayacağımız şeyse Tomioka’nın kadınlara karşı olan tutumudur. Tomioka’nın kitapta bir şekilde ilişkiye başladığı tüm karakterlerin başına sürekli olumsuz bir şeyler gelir. Yukiko da, Kano yerine, Tomioka’ya bağlanır. Hem de ne bağlanmak…
Kaybedilen savaş sonrasında yaşadığı yere dönme mecburiyetinde kalan Yukiko, kalacak yeri olmadığı için kendisini istismar eden akrabası İba’nın evine sığınır. Fakat İba, savaş kaybedilince kırsala yerleşmiştir. Yukiko nasıl yaşayacağını bilemez bir vaziyette, savaştan mağlup ayrılmış bir ülkenin başkentinde tek başına kalmıştır. Umutsuzca bağlandığı ve aklından çıkaramadığı Tomioka’yı bulur. Yaşadığı yere gider, eşiyle tanışır. Tomioka onu geri çevirmez. Aralarında hastalıklı bir ilişki büyür. Ne ayrılabilirler ne de beraber olmayı göze alabilirler.
Kitap umutsuz, mutsuz, yıkık dökük karakterlerinin etrafında, kitabın adından da anlaşılacağı gibi, savrulup duran, hangi şekilde ne kadar kalacağını kestiremediğimiz karakterleriyle sonunun kederli olacağını tahmin edebileceğimiz bir düzlemde ilerler. Yukiko rahatı ve huzuru hiçbir zaman aynı anda bulamaz. Rahatı bulduğunda huzuru, huzuru bulduğunda ise maddiyatı hiçbir zaman yanyana getiremez. Aynı durum Tomioka için de geçerlidir. Hayatındaki tüm kadınlar fakirlik, yoksulluk, ilgisizlik ve mutsuzluktan ölürler.
Kitap boyunca ölüm, seyirci koltuğundaki biz okurlar için çok sıradan hale gelir. İnsanlar görünürler, hikâyelerini dinleriz ve ölürler. Kimi savaşta, kimi hasta yatağında, kimi yoksulluktan, kimi anne karnında henüz hayata gelemeden. Savaşın sonrasında da insanların hayatta kalabilmek için ne kadar çabalamak zorunda kaldıklarını tüm gerçekliğiyle görürüz.
Kitap boyunca dediğim gibi çok farklı tiplerde karakterlerle karşılaşırız. Benim bu karakterler arasında ilgimi çeken karakterse İba oldu. Yukiko’dan sürekli bir şekilde faydalanması bir yana savaş sonrasında bir ulusun maneviyatında doğan dipsiz açlığı fark edip, tanrısı olmayan bir dine kendini adayıp aklının alamayacağı kadar zengin olmasıyla, dinin insan hayatında ne kadar sömürülmeye açık bir noktada olduğunu gösterdi. Savaş kaybetmiş bir ulusun, umutsuzluk içindeki halkın, kendini adayacağı bir inanç arayışı hem çok insani hem de büyük ahmaklık olarak göründü gözüme. Hayashi, bu insanilik ve ahmaklık arasında kalan boşluğu, insanın günümüzde dahi maneviyat arayışındaki sonsuz arzusunun kaynağını o zamanlarda yaşanan olaylarla anlatmayı başarıyor.
Savaştan sağ çıksa bile ruhen yaralanmış bir halkın, mutsuz insanlarının arayış hikayesi Savrulan Bulutlar. 1955 yılında sinemaya da uyarlanan kitap hiç bitmeyen yağmurları, sürekli tazelenen sakeleri, işsizlikle, açlıkla, sonu gelmeyen umutsuzluklarla sınanan bir halkın panoramasını gösteriyor.
Bu vesileyle bu zor zamanlarda yayın hayatına başlayan Amorf Kitap’a yolculuklarında başarılar dileyelim. Bize bu tarz deneyimleri sonraki kitaplarında da yaşatmalarını umuyorum.
- Savrulan Bulutlar – Fumiko Hayashi
- Amorf Kitap – Roman
- 270 sayfa
- Çeviri: Sare Burcu Şen