Her ne kadar açık ara kitap okumayı film izlemeye tercih etsem de, arada bir eşimin dostumun tavsiye ettiklerinden, orada burada duyduklarımdan film izlerim. Bu seferki karşılaşma hikâyem de bir dostumun kitap önerisiyle başladı. Uzun zaman önce duyduğum bu kitabın önüne her seferinde daha öncelikliler geçtiği için bir türlü başlayamamıştım. Ateş başında şarap içilip sohbet edilen günlerden birinde yakın bir arkadaşım bana özellikle, konusu itibariyle sıra dışı olduğunu, mutlaka okunmam gerektiğini söyleyerek ikinci kez tavsiyede bulundu. Konusunu ısrarla sormama rağmen cevap alamayınca, okunma sırasını biraz daha öne çektim. Filminin olduğunu bu sohbetten kısa süre sonra tam da izleyeceğim anda öğrendim. Başından hemen hemen sonuna kadar ne olacağını gerçekten tahmin edemedim. Sizi bilmem ama ben sonunu tahmin edip “bingo!” dediğim filmleri pek sevmem. Çünkü nasıl olsa sonunda katilin uşak olduğunu filmler sürprizini kaçırır gibidir ve insanın düşünme sürecini keser. Hatta benim ilgimi azaltır. Önümdeki mısırla daha çok ilgilenirim, mutfağa gidip su içer gelirim ama filmin o anda durmuş olması benim için bir heyecanı ifade etmez. Bu meraksızlık hareketlerimi yavaşlatır. Fakat bu kez öyle olmadı. Pür dikkat izledim. Filmin başından itibaren çeşitli yorumlar yaptım ve neredeyse sonuna kadar çoğu tutmadı. Bahsettiğim filmin adı Perfume. Evet, kitabı da doğru bildiniz: Koku: Bir Katilin Hikayesi.
Filmin sonu itibariyle etkileyici olması beni kısa süre sonra kitabına yönlendirdi. Aynı tadın fazlasını kitapta bulacağımı umarak öneren arkadaşımdan kitabını aldım ve başladım okumaya. Size de bu yazımda örnekleriyle kitap ve film karşılaştırması yapıp ardından naçizane düşüncelerimi aktaracağım.
Öncelikle, kitapta olay akışının daha farklı ilerlediğini söyleyebiliriz. Film yapılırken zaman kısıtlaması, olayın kopmasından duyulan endişe gibi sebeplerden ötürü her ayrıntıya girmemek bu açıdan haklı bir sebep sayılabilir. Doğru noktaları bulmak ve izleyici ile paylaşmak doğru bir geçiş yöntemidir. Aynı şekilde yazarın anlattığı ile filmde gördüklerimiz de birbirini tutmayabilir. Bunda oyunculuğu önemli bir etken olarak ele alabiliriz. Çünkü eğer bir anlatıcı yoksa, olayın gidişatını ve betimlemenin kendisini ancak oyuncudan alabiliriz. Kitapta da Jean Baptiste Gronuellie rolünü oynayan Ben Whishaw’ın filmin en başından beri, kitapta anlatıldığı kadar duygusuz ve kötü ruhlu olduğu anlaşılmıyor. Yüzü ve bakışları, masum ve acabalarla bakan bir surat izlenimi verdiği için, yazarın anlattığı kadar şeytansı bir varlık gözünüzde canlanamıyor. Örneğin; Jean Baptiste’in ilk defa bir kokudan etkilenerek kendini kaybettiği bir an var. Filmin en başında gördüğümüz bu sahnede inanılmaz duru güzellikte kızıl saçlı, çilli, beyaz tenli bir kadın görüyoruz. Baptiste onun kokusunu duyduğu anda nerede olduğunu da kısa süre sonra buluyor ve kokusunu yakından duymak için tek kaldığı bir anda çok yaklaşıyor. Bu andan kısa süre sonra kız öldürülüyor. Fakat son ana kadar Baptiste’nin onu öldürecek kadar acımasız olduğuna dair hiçbir mimik ve bakış göremiyoruz. Yazar, kitabı okurken sık sık kokuya sahip olma arzusundan bahsediyor (cinayet de özünde bununla alakalı) ama o anda kızın öldürüşünün aktarılışı kokusuna sahip olabilme arzusundan ziyade daha çok o tarafa gelenlerin korkusundan dolayı yapılmış bir hareket gibi aktarılıyor. Bu açıdan oyuncunun duygu aktarımının az olduğunu düşünüyorum. Ayrıca filmde yukarıda bahsettiğimiz karşılaşmalarında, kızın sattığı eriklerden uzatmasıyla aralarında bir iletişim gerçekleşiyor. Fakat kitapta buna yer verilmemiş.
Bildiğiniz üzere Jean Baptiste’nin kokusu yok. Kokusunun olmadığını, kitabın başında, kahramanımızın annesinin idam edilmesinin ardından ona bakan süt annesinin fark etmesiyle öğreniyoruz. Öyle ki süt annesi; bu çocuk şeytan, bebeklerin kendisine has bir kokusu olur bunda hiçbir koku yok diyerek Baptiste’den korkuyor ve ona bakacak başkası bulunur umuduyla bölgenin papazına götürüyor. Kadın ile papaz uzun uzun kapı önünde bunun üzerinde konuşuyorlar. Papaz, kadının anlattıklarından bir şey anlamasa da bebekle baş başa kalınca kokusunun olmadığını fark ediyor ve ondan kurtulmak istiyor. Böylece, bölgenin yetim çocuklarına para karşılığı bakan bir kadına veriliyor ve Baptiste ve uzun süre orada kalıyor. Filmde ise Baptiste’nin kokusunun olmadığını mağara içinde inzivada olduğu süreç içinde öğreniyoruz.
Kitabın bir kısmında (cinayetler yaşanmadan hemen önce) Baptiste’nin kokusunun olmadığını fark ederek mağaradan ayrıldığı süreç sonrasında dönemin düşünce bilim insanı diyebileceğimiz Espinasse’nin deneği olduğunu görüyoruz. Kısaca söyleyecek olursam toprağın insan yaşamını kısalttığı ile ilgili bir sav bu. Mağarada yaşayan ve genç yaşına rağmen doğayla iç içe yaşamış Baptiste ise onun için güzel bir örneklem oluşturuyor. Kitabın bu kısmını, kitabı gidişatı için gerekli bulmadığımı söylemeliyim. Bize, kahramanımız, onun gelişimi noktasında bir bilgi vermiyor ve romanın diğer kısımlarıyla bütünlük oluşturmuyor. Bu açıdan filme bu kısmın koyulmamasını doğru bulduğumu söylemeliyim.
Baptiste’nin cinayetleri işleyen asıl kişi olduğu kitapta araştırılıyor ve üzerinden biraz zaman geçildikten sonra ortaya çıkıyor. Fakat filmde en sonuncu ve en önemli cinayetini işledikten hemen sonra tutuklanıyor ve cinayeti işleyenin o olduğu, en başlarda öldürdüğü bir kadının köpeğinin, kadına ait kıyafetleri bulmasıyla anlam kazanıyor.
Kitap ve film arasında farklılıklar, fazlalıklar, eksiklikler adına bulabileceğiniz şeyler elbette bu yazdıklarımdan fazla. Sizi fazla sıkmamak adına başlıca gördüklerimden bahsettim. Genel olarak söyleyecek olursam, kitabın maalesef edebi olarak beni doyurmadığını itiraf etmeliyim. Okurken farklı bir konuya sahip olmasına rağmen okuyucuya daha iyi aktarılabilirmiş diye düşünmekten kendimi alamadım. Doğru çeviri de elbette bu aktarım sürecinde önemli bir role sahip. İkisinin bir bütünün parçalarını oluşturduğu yadsınamaz bir gerçek. Ben değişik bir konu okumak istiyorum, daha bu okuma olaylarının başındayım diyenlere tavsiye edebilirim. Ayrıca size de benim gibi film, ardından kitap sıralamasını öneririm. Şimdiden iyi izlemeler/ okumalar.